Hukukumuzda bireyin saygınlığını korumak için de birçok düzenleme mevcuttur. Zira Hukuk kişileri sadece bedenen fiziki saldırılardan değil; ruhen ve psikolojik olarak gelen maneviyatına yönelik saldırılardan da korumalıdır. Türk hukuk sisteminde kişinin manevi bütünlüğüne, saygınlığına yönelik zararlar ve saldırılardan onu koruyan düzenlemeler, Türk Ceza Kanunu’nun ikinci bölümünde yer alan “Kişilere Karşı Suçlar” başlığı altında incelenir. Bu bölümde kişilere yönelik fiziki ve psikolojik her şiddetten bahsedilirken; ilgili bölümün 8. Kısmında kişinin onuruna, şerefine ve saygınlığına yönelik saldırılar düzenlenmiştir. “Şerefe Karşı Suçlar” başlığını taşıyan bu kısımdaki hükümler ile kişinin manevi bütünlüğü korunmaya çalışılmıştır.
Şeref kavramına bakıldığında kişinin kendine yönelik gördüğü öz saygının yanında, çevresindeki kişilerin onu nasıl gördüğü de anlaşılmaktadır. Şeref genel bir anlayış ve tanımlamaya göre ise bireyin barındırdığı değerleri oluşturan eğitim, zekâ, dürüstlük, terbiye, sağlık, dış görünüş gibi niteliklerinin tümünü kapsamaktadır. Bireyin manevi dünyasını yansıtan bu değerlere yönelik saldırılara karşı düşünülen hukuki koruma sadece TCK’da değil, İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nde (İHEB) md. 5’te ve bunun yanında Temel Hürriyetlerin Korunmasına İlişkin Avrupa Sözleşmesi’nde md. 3’te de düzenlenmiştir.
Kişinin şerefine, onuruna ve saygınlığına yönelik saldırılardan korunması yolunda yapılmış düzenlemelerden en önemlisi de hakaret ve sövme suçuna yönelik saldırılardır. Öyle ki kişinin doğuştan gelen bir şekilde saygı duyulması gereken bir varlık olduğunu kabul eden hukuk düzeni bu kapsamda yaptığı düzenlemeler ile kişileri koruma altına almaya çalışmıştır.
Bu çalışmada da öncelikle hakaret suçunun genel tanımı yapılacak ve ardından suçun maddi unsurlarından biri olan “fiil” kavramı ele alınacaktır.
A. HAKARET SUÇU
Her birey fiziki özelliklerini ortaya koyan maddi varlığı dışında; onurunu, şerefini ve saygınlığını yansıtan bir manevi varlığa sahiptir. Hukuka göre toplum içindeki tüm bireyler şeref, onur ve haysiyete sahiptir. Dolayısıyla hiçbir kimse, hukuk önünde veya toplum içinde bir başka kişiden daha şerefli ve saygıyı hakkeden taraf değildir. Eşitlikçi zeminde herkes aynı derece şerefli ve onurludur.
Bu durumu temel kabul eden TCK da kişinin maneviyatına yani onuruna, saygınlığına yönelik saldırıları yaptırım kapsamına almıştır. Dolayısıyla kişinin onuruna, şerefine ve saygınlığına yönelik saldırılar TCK’ya göre hakaret suçu olarak zikredilmektedir. Hakarete karşı suçlar 5237 sayılı TCK’da 2. Kısmın 8. Bölümü olan “Şerefe Karşı Suçlar” başlığının 125. maddesinde düzenlenmiştir.
Hukuk sistemimizde sadece kişilerin maneviyatına yönelik hukuksal yarar değil aynı zamanda kişilerin bulundukları konumların saygınlığını da korumak yolunda düzenlemeler bulunmaktadır. Cumhurbaşkanına hakaret, yabancı devlet görevlilerine hakaret, devlet memuruna hakaret, TBMM’ye hakaret gibi birçok başlıkta devlet başta olmak üzere değer atfeden makamlarında korunduğu görülmektedir.
Tekraren vurgulamak gerekirse hukuk, kişilerin doğuştan gelen onur, saygınlık ve şerefe sahip olduklarını vurgulayarak bunun herkes nezdinde eşit olduğunu belirtir. Aynı zamanda kişilerin bu değerlerine yönelik saldırılarına karşı tam korumayı hedefleyen hukuk sistemi, bu kapsamda yaptığı düzenlemeler ile kişinin şerefini, saygınlığını ve onurunu korumaya odaklanır. Bu doğrultuda yapılan düzenlemelerden en önemlisi de muhakkak ki TCK 125. maddede düzenlenmiş olan hakaret suçlarıdır.
Aynı zamanda Kişinin kendi şeref ve onuru üzerinde serbestçe tasarruf hakkı vardır. Bu yüzden, hakaret suçlarında mağdurun rızası hukuka uygunluk nedeni oluşturmaktadır. Aynı zamanda kişi, tahkir edici sözlerin kimin tarafından söylenmesine rıza göstermişse, hakaret içeren sözlerin de o kişi tarafından söylenmesi gerekmektedir. Kişi, kendisi ile ilgili hakaret içeren sözlerin bir gazetedeki yayınına razı olur, fakat aynı yayın başka gazetede yayınlanırsa buna tepki gösterebilir.
B. HAKARET SUÇUNUN MADDİ UNSURLARI
Öncelikle belirtmek gerekir ki hakaret suçu seçimlik bir suçtur. Yani kişinin saygınlığına, şerefine ve onuruna yönelik saldırılar yazılı, görsel, sözlü kanallarda olabileceği gibi karikatür, sosyal medya, radyo gibi mecralarda çok farklı şekillerde yapılmış olabilir. Burada önemli olan kişinin şerefine karşı bir saldırının varlığıdır. Ek olarak kişi ima yoluyla da dolaylı yoldan bir hakarete başvurabilir. Bu durumda da hakaret ile sonuç arasında bir nedensellik bağı kurulabiliyorsa kişiye yaptırım öngörülür.
1. Somut Fiil veya Olgu İsnat Etmek
Kişinin saygınlığına ve şerefine zarar verecek fiil ya da olgunun isnadı TCK’da merkezde bulunan bir durumdur. Bu noktada bir örnek vermek gerekirse bir kişiye hırsız demek onun değerlerine yönelik bir saldırıyken; kişiyi belli bir zamansal veya mekânsal çerçevede bir eşyayı ya da herhangi bir şeyi çalmakla suçlamak ise ona olgu isnat etmektir. Dolayısıyla hakaret suçu içinde düzenlenen fiil veya olgu isnat etme durumu kişinin şerefini, onurunu ve saygınlığını net bir biçimde ayırt edecek şekilde yapılan saldırıları tanımlamada sıkça kullanılmaktadır.
Aynı zamanda önemle belirtilmelidir ki TCK’ya göre isnat sadece geçmişe yönelik yapılabilir. Yani mağdurun saygınlığına, onuruna ve şerefine yönelik saldırıda; failin mağdura yüklediği fiil ya da oldu geçmişte gerçekleşmiş olmalıdır. Zira hukuk düzenine göre gelecekte olması düşünülen bir fiil veya olgu üzerinden isnat yapılamaz çünkü bu somut bir durumu yansıtmaz.
Aynı şekilde bir kişiye yönelik fiil veya olgu isnat etmeden yapılan ve kişinin değer yargısından ileri gelen söylemler ise “sövme” olarak kabul edilmiştir. Ancak şunu vurgulamak gerekir ki yeni yasada bu ayrımın yaptırımsal anlamda çok fazla bir farkı kalmamıştır.
Somut bir fiil veya olgu isnat etmiş olmanın en önemli şartı, kişinin şeref, onur ve saygınlığına yönelik bir saldırıya karşılık gelmiş olmasıdır. Yani kişinin manevi bütünlüğüne zarar vermeyen söylem ve eleştiriler hakaret olarak görülmediğinden hakaret suçu olarak da düzenlenmez. Bir diğer önemli nokta ise hukukun, isnat sonucu kişinin rencide olup olmadığını aramamasıdır. Zira hakarete karşı suçun varlığı için hakarete uğramış kişinin incinmiş olup olmaması önemli değildir. Önemli olan kişinin bu saldırıya uğramış olmasıdır. Zira hukuk düzeni hakaret suçunun sabit olduğuna karar verirken genel bir toplumsal değer yargısıyla düşünerek, sergilenen eylemin incitici olup olmadığına, kişilerin saygınlığına, onuruna ve şerefine yönelik bir saldırıya karşılık gelip gelmediğine yönelik bir ölçüt yelpazesini benimsemiştir. Aynı zamanda bu değer yargısının mekana ve zamana göre de değişken olabileceği göz önüne alındığında önemli olan kişinin bu saldırıya maruz kaldığı anda geçerli olan toplumsal değer yargıları ve algılamalarıdır. Bu zeminde kural olarak bakılan örf ve adetlerin hukuki hükümlere de ters olmaması beklenir.
Aynı doğrultuda son derece hassas veya alıngan olan birinin; toplumsal değer yargısı ve yapısına göre saygınlığı, onuru ve şerefi incitici nitelik taşımayan bir söylem veya fiil karşısında incindiğini söyleyip hakarete uğradığını ileri sürmesi de aynı şekilde davranışa hakaret vasfı yüklemez.
2. Sövmek
TDK ’na göre “sövme”, küfretme, sövgü ve kişinin şeref, onur ve haysiyetine yapılan her türlü saldırıyı ifade eder. Hukuki anlamda bakıldığında ise sövme kavramı bir kişiye küfürlü söz kullanma ve aşağılayıcı bir sıfat takma anlamları taşımaktadır.
Eski TCK metnine göre sövme eylemi, hakaret suçundan ayrı kısımda düzenlenmişken; yeni yasada bu durum değişmiştir. Öyle ki sövme, yeni yasada seçimli olan hakaret suçunun seçimli eylemlerinden birini tanımlamaktadır. Aynı zamanda hukuk otoritesi için sövme eyleminde iddia edilen söylemin açık bir biçimde incitici olmasının yanında gizli veya dolaylı olarak taşıdığı anlama da bakılır.
Daha önce hakaret suçunda da belirtildiği gibi sövme suçunun da belli ve net bir sınır çizmek imkansızdır. Zira sövme eylemi de çok farklı biçimlerde yapılabilir. Yine aynı şekilde bakılan en önemli ölçüt, kişinin maruz kaldığı söylemin toplumun genel değer yargılarına, örf ve adetlerine göre incitici olup olmadığı durumudur.
SONUÇ
Görüldüğü gibi hukuk sistemi kişinin sadece maddi bütünlüğünü yansıtan özelliklerini değil aynı zamanda manevi bütünlüğü içerinde bulunan saygınlık, şeref, onur ve haysiyet gibi durumlarını da korumaya yönelik yaptırımlar düzenlemiştir. Öyle ki TCK’ya göre kişinin şerifini incitici bir eylem veya olgu karşısında, faile yaptırım yapılması öngörülmüştür. Burada önemli olan şey kişinin herhangi bir fiil ya da olgu ile şerefinin ve haysiyetinin zarar gördüğünü düşünmesi ya da incinmesi değil; toplumsal değer yargılarına, gelenek ve göreneklere göre bu eylem ya da olgunun incitici olup olmadığı hususudur. Böylelikle hukuk düzeni sübjektif değil genel ve objektif bir anlayışı kabul eder. Dolayısıyla sergilenen eylemin ya da olgunun hakarete girip girmemesine çok daha genel bir çerçeveden bakılarak karar verilir.
Önceki kanunda aynı başlıkta düzenlenen fakat yeni TCK’da ise hakaretin seçimli eylemlerinden biri olan sövme ise hukuki olarak daha çok sözlü eylemlere karşılık gelmektedir. Tabi bu noktada söylemin mağdurun huzurunda mı yoksa onun olmadığı bir mekânda yani gıyabında mı gerçekleştiği hususu da farklı kapsamlara dahildir. Kişilerin şeref, onur ve haysiyetini korumayı amaçlayan hakaret suçu, Yeni Yasa’da hakaret ve sövme ayrımı kaldırıldığından tek bir başlık altında düzenlenmiş; isnadın ispatı ve suçun 165 ağırlaştırıcı halleri önceki Yasa’ya oranla sadeleştirilmiş, suça nitelikli hallerine ve suça uygulanacak yaptırıma ilişkin konularda değişiklik yapılmıştır. Yeni yasada hangi hallerde aleniyetin gerçekleşmiş olacağına ilişkin bir açıklama bulunmasa da, Yargıtay içtihatları bu konuda yol gösterici olacaktır.

Ahmet Yavaş